3 Ocak 2018 Çarşamba

Aydınlanma Üzerine



-I-

Bazı anlar vardır, konuşmak susmaktan daha zor bir hale gelir. İşte böyle anlarda konuşması gerektiğini, o an anlayamıyor insan. Susması gerektiği yerde konuşup, konuşması gereken yerde susuyor. Oysa başkaları nasıl bilebiliyorlar bunun doğrusunu, anlayamıyorum. Genetik bir kodlama mı yoksa öğrenilmiş refleks mi? Eğer kalıtımsal bir aktarım ise sebep, Mendel beni es geçmiş ya da ebeveynlerim istidadımdan çalmış olmalı.

Bazen susmak üzerine, saatlerce düşünürüm. Susmak kelimesi bildiğim kadarıyla, Aramice/Süryanice'den dilimize geçmiş bir kelime. 'Doldurmak' anlamına gelir, ne kadar da anlamlı. İnsan sustukça, akıl hazinesini doldurmaz mı zaten. Söz gümüş, sükut altındır çünkü. Sustukça, konuşulacak şeyin kıymetlendiği, böyle anlatılır.

"Ya susmak, ya da suskunluktan daha kıymetli bir söz söylemek gerekir." 

-Pisagor



-II-

Anlamak sorunsalı da, aklımda yer eden bir başka fikirdir. Öncelikle anlamak aşamasını canlandırırım kafamda. Anlamak için önce düşünmek gerekir. Düşünmek türkçe kökenli "duraklamak, rüya görmek" anlamlarına gelen bir fiil köklü sözcüktür. Düşünmenin en önemli yönü, insanın zihninde, aldığı bilgiyi canlandırabilmesidir. Anlamak bu olayın neticesinde ortaya çıkar. Anlamak ise, önümüze keskin bir yol ayrımı çıkarır. Bilgiyi şablon olarak almak(ezberlemek) ile anlamanın farkı nedir?

Anlamak, edinilen bilgiyi içselleştirmektir. Yani fenomeni almak, özle bütünleştirip, ortaya töz çıkarmaktır. Anlamak, Oğuzca'dan gelen ve iki anlama sahip bir kelimedir. İlk anlamı ayırt etmektir. Hak ile Batıl'ı ayırt edebilmek yetisidir yani. İkinci anlamı ise, idrak etmektir. Var olanı ve akıp gideni fark etmek, farkında olmaktır. Farkındalık hususu da, işte bu noktada, önümüze çıkmış oluyor.

"Bazı insanlar yağmuru hisseder, diğerleri sadece ıslanır."

-Bob Dylan 


-III-

Farkındalık, anlamakla aynı anlamda da kullanılan ama kökeni Arapça'ya(f,r,k) dayanan bir kelimedir. Farkındalık, olması gerekenle, olanı ayrıştırmak yetisidir. Ayrışan veriler, ortaya algıyı çıkarır. Algı ise, olgunun yorumudur. Olguyu yorumlayan zihin, ayrılmaya mahkumdur. Yani yabancılaşır. Çünkü, ayırdına vardığı gerçekler, apaçık karşısındadır artık. Ayrık kimlik kazanan bireyin seçimi, kendisini keskin bir başka ayrım noktasına götürür. Ya gerçeklerle yüzleşecek ya da kaçacak ve yeniden susacaktır. Yüzleşmesi, yüzsüzleşmesine; kaçması ise, çürümesi ve tükenmesine sebep olacaktır. Özetle farkındalık, insanın  insan olmaya dair  tehlikeli sorular sorması demektir. 

"Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. "

- Oğuz Atay